Hraç Aslanyan’ın Mücevher ve Murassa Sanatı

Hraç Aslanyan  ustamız, üniversite öğrencileri için tasarım dersi kapsamında düzenlenen söyleşide sanat, zanaat ve tasarımda yaratıcılığın nasıl geliştiğini kendi yapıtları üzerinden örneklerle anlattı.

Picasso’nun çok sevdiğim ve öğrencilerime aktardığım güzel bir sözü var: “Resimlerimde hayat hikayemi anlatıyorum, ancak bu hikayeleri okumasını bilenler anlayabilir.” İnsanlık en eski çağlardan beri kendini anlatmak için sanat yapıtları ortaya koyuyor. Yaşamını, duygularını, isteklerini, ailesini, çevresini, ihtiyaçlarını estetik biçimlerin süzgecinden geçirip ortaya çok kıymetli tasarımlar çıkartıyor. Sanatçısının emeği, görsel anlayışı, kullandığı malzemenin özellikleri, izleyicisinin tarihsel konumu, yapıtın sunum biçimi, yapıtın aldığı yorumlar hepsi bir sanatsal tasarımın ömrünü ve başarısını etkiliyor. El işçiliği ile yaratıcı düşüncenin bir potada eritildiği önemli zanaat ve sanat dallarından olan kuyumculuk ve murassa sanatlarının ise bir başka özelliği daha var. Değerli taşlar ve madenlerle yapılmaları sebebiyle özellikle aristokrasi ve burjuvazi sınıflarında kişisel yada topluluğa ait ekonomik ve politik gücün sembolü olmaları.

Mücevher sektörünün başarısının arkasındaki en önemli kaynak, Türkiye’nin çok katmanlı kültür mirasının uzantısı olan değerli maden işleme becerisidir. ‘İstanbul işi’ olarak anılan kuyumculuk geleneği Kapalıçarşı ile özdeşleşmiştir. Kapalıçarşı İmparatorluk döneminden bu yana Saray dışındaki ustalığın değişmeyen merkezidir. Bir ustalık kaynağı olarak Kapalıçarşı’nın başta Fransa, İngiltere ve ABD olmak üzere dünyanın birçok ülkesine usta ihraç ettiği, dünya kuyumculuk tarihinde iz bırakan bazı ünlü kuyumcuların İstanbullu Rum ve Ermeni ustalar olduğu bilinmektedir.”
Mücevher ve murassa ustası Hraç Aslanyan Kapalıçarşı’da 550 yıldan fazla yıllık bir tarihi olan kuyum sanatının değerli isimlerinden biri. Sanatını amcası ve ustası Agop Aslanyan’dan öğrenmiş. Sanırım bu yüzden yeni tanıştığı insanlara imalı bir gülümsemeyle “yüz elli yaşında olduğunu söylüyor”. Bu sözüyle aslında öğrencileri ve dostlarıyla paylaştığı deneyimlerinin ne kadar eskilere dayandığını, çok katmanlı ve birden fazla neslin tecrübelerine dayanan bir altyapısı olduğunu ifade ettiğini düşünüyorum.

MURASSA SANATI
Geleneksel olarak Kraliyet mensuplarının kullandığı kılıç, hançer, miğfer, that, rozet, madalyon gibi statü ve güç göstergesi nesnelerin değerli taş ve madenlerle belli bir kompozisyon içinde süslenmesi sanatına murassa adı verilmektedir. Hraç Aslanyan’ın yapıtlarında geleneksel murassa üslubu modern ve günlük nesne üzerine uygulanıyor, dolayısıyla tabiri caizse hem Doğu hem Batı kültürlerinde örnekleri görülebilen saray sanatlarından biri 21. yüzyılın estetik anlayışına göre “güncelleniyor”.

Hraç Aslanyan çalışmalarını oluştururken özgün tarihi form ve estetik uygulamalara sadık kalarak, onlara çağdaş bir görünüm kazandırıyor. Söyleşide sorularımızı yanıtlarken yapım sürecini anlattığı “menekşe lokumluk” örneğinde Doğu sanat anlayışı ile Batı sanatı malzemelerinin nasıl bir sentezle biraraya getirdiğini açıkladı. Menekşe desenli çini bir kasenin ayaklarını aslan formunda bezeyerek İran sanatına, lapis lazuli taşını kullanarak Batı mücevher sanatına göndermelerde bulunduğunu anlatırken, sanatsal bileşimlerin aslında kültürel birer köprü oluşturduğunu ve kendisinin de bu köprüyü kurmaya çalıştığını amaçladığını belirtti.